HPV Virusu Tedavisi

HPV Virüsü Tedavisi

Günümüzde HPV tedavisi, direkt virüsun ortadan kaldırılması esasına dayalı olmayıp, hastalığın eradikasyonuna yönelik olmasına karşın tamamen HPV enfeksiyonlarını eradike eden bir tedavi yöntemi mevcut değildir. Klinik olarak belirgin lezyonların ortadan kaldırılmasının cinsel yolla bulaşmayı ve kanser riskini azalttığı kabul edilmekte olmasına karşın her iki riski de tamamen ortadan kaldırmamaktadır Cerrahi eksizyon lazer vaporizasyon, topikal kemoterapi ve kimyasal destrüksiyon yöntemleri virüsu tamamen ortadan kaldırmadığından tedavi sonrası rekürens yüksek seviyededir

HPV Tedavi Bilgileri

Kondilomlar sıklıkla persistant ve rekürrens olup özellikle de genital kondilomlardaki rekürrenslerin bütün tedavi yöntemlerinde yüksek olması, (aslında bunların rekürrens mi, yoksa reenfeksiyon mu olduğunu çok açık değildir) sürekli yeni tedavi modellerinin geliştirilmesini gündeme getirmektedir. Bu nedenle hasta düzensiz cinsel aktivite veya sigara içme gibi olumsuzluklar sonrası siğil rekürrensiyle karşılaşabileceği konusunda bilgilendirilmelidir. External genital kondilomların tedavisinde özellikle düz kondilomlarda kriyoterapi tedavi yöntemi olarak kabul edilebilir. Kriyoterapi, ucuz olması ve iyi klinik cevap nedeniyle küçük ekzofitik kondilomların tedavisinde kullanılır

Dıştan, Salisilik asit, 5-FU, Podophyline uygulamaları ise hastaların evde kendilerinin tatbik edebilecekleri yöntemler olması kullanımını yaygınlaştırmıştır. İnterferon antiviral, antiproliferatif ve immun cevabı düzenleyici etkileri bulunan bir molekül olup bir çalışmada genital ve perianal verrukalarda güvenli ve etkili bir tedavi seçeneği olduğu kanıtlanmıştır. İnterferonların nasıl etki ettiği henüz açık değildir

Friedman ve ark.’larının yaptığı bir çalışmada 86 HPV (+) hastaya interfereon tedavisi uygulanmış 18 ay takip edildikten sonra %25’inde HPV DNA (+) bulunmuş. İnterferon topikal, lezyon içi veya sistemik olarak uygulanır. Sistemik interferon subklinik HPV enfeksiyonlarında üstün olsada yan etkileri fazladır. Yapılan bazı araştırmalara göre özellikle yeni immünomodülatör tedaviler ve aşılama genital siğillerin tedavisinde gelecekte oldukça ümit veren yaklaşımlardır

Kimyasal ablasyon, fiziksel ablasyon, cerrahi yöntemler, lokal kemoterapi, immunoterapi ve gelişmekte olan tedavi yöntemleri gibi birçok tedavi seçeği vardır. Tedavi metodunun seçiminde hastanın yaşı, hastalık süresi, klinik tablonun yaygınlığı, hastanın immun sisteminin durumu, hasta uyumu gibi kriterler göz önüne alınarak yapılır

PAP Smear Testi ve Hpv Aşısı

PAP Smear Testi ve Hpv Aşısı

Dökülen normal hücreler ve hastalık nedeniyle sitolojik olarak değişmiş hücrelerin incelenmesine dayanan bir testtir. Gecikmiş maturasyon nükleer atipi, parakeratozis, hiperkeratozisin yanı sıra yüksek dereceli sitolojik değişiklikleri yansıtması açısından invaziv serviks kanserlerinde tanı koydurucudur. Bu sitopatik etki sonucu, sitoplazmada vakuolizasyon ve nükleer düzensizlik, irregüler kromatin kümeleri ve hiperkromazi ile kendini gösteren “koilositoz” HPV enfeksiyonları için tanımlanan bir mikroskobik görünümdür.

Serviks uterinin diagnostik sitolojisi bugün en iyi bilinen sitolojik yöntem olarak, tüm dünyada yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. İlk defa 1942 yılında Papanicolaou vaginal smearden servikal kanseri teşhis etmede yararlanılabileceğini göstermiştir . Papanikolau testi 1950’den beri servikal kanser insidansını %79, mortaliteyi %70 oranında azaltmıştır
Sitolojik yöntem, hızlı ve kolay tanıma olanağı sağlar, dokuya zarar vermez ve sık olarak hücre örneği alabilme açısından elverişlidir . Sitoloji, sadece tarama testi olup, mevcut hastalığın en son kanıtı değil, sadece diğer tekniklerle birlikte (kolposkopi ve histoloji) irdelenmesi gereken bir tanı yöntemidir

Buna göre konvansiyonel sitoloji tekniklerinin servikal kanser prekürsör lezyonları saptamadaki sensivitesi %11-61.3’dir. PAP smear testindeki yanlış negatiflik oranı %20 olarak olukça yüksek olduğu için üç test sonrasında ancak sensivite yükseltilebilir. Bu nedenle negatif sonuçlar en az 3 yıl süreyle yıllık olarak tekrarlanmalıdır. Yanlış negatif sonuçlar örnekleme, preperat hazırlama ve yorumlama aşamasında olur . Son zamanlarda American College of Obstetricians and Gynecologists tarafından yayınlanan bültende, 30 yaş ve üstü olan kadınlarda HPV DNA testi ve servikal sitolojik muayanesi negatif olan kadınların servikal malignensinin değerlendirilmesi için üç yıllık bir aralığın yeterli olduğunu, üç yıldan daha kısa bir aralığa gerek olmadığını bildirmişlerdir. Ancak yaklaşık olarak yıllık tarama programlarından geçmiş HPV DNA testi pozitif ancak servikal sitolojik muyanesi negatif olan kadınların %15’i beş yıl içinde anormal PAP smear testi ile karşımıza gelmektedir


Seksüel aktif 30 yaş altı kadınlarda 30 yaş ve üstü kadınlara göre daha sık geçici enfeksiyonla karşılaştıkları için servikal kanser ve öncül lezyonların tespiti açısından 30 yaş ve üstü kadınların taranması daha anlamlıdır

Yapılan araştırmalara göre, HPV enfeksiyonları genellikle kendiliginden gerilemektedir. Yinede PAP smear testınde atipik skuamöz intraepitelyal lezyonlar (ASCUS) tespit edilen ve yüksek riskli HPV DNA testi pozitif olan bütün kadınlar biran önce kolposkopi yapılmalıdır çünkü bu grubun %10-15’inde HSIL gelişmiştir. Bu görüşe rağmen diğer araştırmacılara göre ise HPV DNA testi servikal tarama programlarının hassasiyetini artırmakta olup, anormal PAP smear testi sonucu tespit edilen kadına HPV DNA testi yapılmalıdır. ASCUS tespit edilen bir kadında yüksek riskli HPV tipleri için HPV DNA testi yapılarak kolposkopinin gerekli olup olmadığına karar verilir eğer HPV DNA testi negatif ise kolposkopi takip için yılda bir kez yapılır. Sonuç olarak, ASCUS tespit edildiği zaman HPV testi, yüksek dereceli displazinin tespitinde, tek başına tekrar tekrar yapılan PAP smear testlerinden daha sensitiv olup, böylece gereksiz kolposkopi uygulamalarını azaltmaktadır

Human papillomavirus enfeksiyonların bir kısmı sadece moleküler yöntemlerle teşhis edilmesine rağmen LSIL, CIN I, koiklositik atipi içeren lezyonlar ve flat kondilom gibi HPV enfeksiyonları sitopatolojik muayane ile tespit edilebilir. Genellikle HPV etkeninin neden olduğu kutanöz siğillerdeki gibi

moleküler ve patolojik değişiklikler zamanla geriler
Koutsky’a göre moleküler teknikler her ne kadar gelişmiş olsalar dahi sitolojik muayeneden tamamen vazgeçilmemelidir. Örneğin nereden alınacağı ve HPV ile neoplazinin ilişkisini derecesinin araştırılması açısından kolposkopi ve el büyüteci gibi sitoljik inceleme yöntemlerinin yeri doldurulamaz

Tüm hastalarda rutin tarama yapılması uygun değildir. Servikal veya vulva neoplazisi olan kadınların hekime her muayeneye gittiklerinde PAP smear test yapılması rutin takibin önemli bir parçasıdır. Bu artmış kanser riski hastaların ömürleri boyunca mevcuttur. ABD'de standart uygulamada 3-5 yılda bir yapılan PAP smear testi esasına dayanan tarama programları mevcuttur

Amerika Kolposkopi ve Servikal Patoloji Derneği, 2001 yılında anormal servikal sitoloji değerlendirmesine rehber oluşturmak için yapılan çalışma ile elde edilen bilgiler değerlendirerek Bethesda 3 terminolojisi kullanıldı. ASCUS'lu kadınlar 1) 2 kere PAP smear testi tekrarı ve anomali görüldüğü takdirde kolposkopiye refere edilmeyi içeren bir program 2) acil kolposkopi 3) yüksek riskli HPV tiplendirmesi için değerlendirilmelidir. Sıvı bazlı sitoloji kullanıldığında, HPV DNA tespiti için test yapılması tercih edilen yöntemdir. Pozitif olan kadınlarda kolposkopi uygulanmalı ve negatif olanlar yıllık olarak sitolojiye devam etmelidir

Cuzick ve ark.1995’te yaptığı derlemede HPV serotipleri 16, 18, 31 ve 33 tespiti için PCR ve PAP smaer testi ile 2009 kadını değerlendirmişler. Yüksek riskli HPV DNA tespitinin PCR yöntemiyle (%75) PAP smear testine (%40) göre daha sensitiv olduğunu belirtmişlerdir. Her iki yöntem kombine edildiğinde ise duyarlılığın %96’ya çıktığını ve bu nedenle iki testin birlikte kullanımının servikal tarama programının esasını teşkil etmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Human papillomavirus DNA testi öncelikle yapılması takiben kolposkopi ve sitolojiyi içeren yeni bir yaklaşım geliştirmiştir

Servikal sitolojik değerlendirmede ikinci bir yeni teknoloji olan AutoPap Tarama Sistemi (1995), FDA (Gıda ve İlaç Yönetimi) tarafından primer tarama olarak kabul edilimiş ve daha önce normal olarak değerlendirilmiş örneklerin yeniden taranması için onaylanmıştır. Bu teknikte, özel bir dijital kameraya bağlı otomatik bir mikroskop kullanılır. Sistem, lamları tarar ve lamdaki her görüntü alanını analiz etmek için kompüterize görüntüleme tekniği kullanır. Bilgisayar algoritmaları daha sonra her lamı bir anomali içerme olasılığına göre değerlendirmek üzere kullanır.

Seçilen lamlar daha sonra bir sitoteknolog veya sitopatolog tarafından kontrol edilir. Henüz yaygın kullanıma girmemiştir

Yapılan bazı çalışmalarda, tarama programlarına daha çok katılımı sağlayabilmek için, hekim odaklı tarama programlarına bir alternatif olarak, hastanın kendi kendine servikal örnek toplayabileceği bir yöntem geliştirmişler ve servikal örnekleme testinin uygulanmasıyla servikal kanser prevalansında önemli bir düşüş sağlanacağını bildirilmişlerdir

Richart ve Barron isimli araştırmacılar tarafından 1968 yılında displazi sınıflaması modifiye edilerek, invaziv karsinom ile ilişkili lezyonların hepsi “Servikal İntraepitelyal Neoplazi” (CIN) olarak tek ortak kategoriye alındı. CIN hafif displazi olarak klasifiye edilen iyi diferansiye bir neoplaziden başlayıp, invaziv karsinomla sonlanan intraepitelyal değişikliklerin bir spektrumudur. WHO, displaziyi “epitelin kalınlığının değişen oranlarında atipi gösteren hücrelerle yer değiştirdiği bir lezyon” olarak tanımlar

Papanikolau testinin servikal sitolojideki anormallikleri tanımlamasından bu yana klasifikasyon sisteminde pek çok değişiklikler yapılmıştır. Klinisyen ile sitoloğun anlaşmasında ve histolojik terminoloji ile uyum sağlamada Papanicolaou ve CIN sınıflamasının yetersiz kalmaya başladığı farkedildikten sonra geliştirilen bir diğer sistemde Bethesda Sistemidir. 12-13 Aralık 1988’de ABD’de Bethesda’da National Canser Instute’nün önderliği altında bir komite toplanarak yeni ve deskriptif bir rapor sistemi hazırlanmışdır. 1991 yılında Bethesda II sistemi olarak yeniden düzenlenmiştir Bu sınıflama 2001 yılında değiştirilerek Bethesda 3 sistemi geliştirilmiştir ve bu sisteme göre premalign skuamöz lezyonlar 3 kategoriye ayrılır: atipik skuamöz hücreler (ASC), düşük dereceli skuamöz intraepitelyal lezyonlar (LSIL) ve yüksek dereceli skuamöz intraepitelyal lezyonlar (HSIL),

HPV Virusu Tani Yontemleri

HPV Virüsü Tanı Yöntemleri

Serviks kanseri ‘önlenebilir’ nitelikte olan çok az kanser türünden biridir. Serviks kanserinin önlenmesine yönelik stratejiler günümüzde benign ve prekanseröz lezyonların erken tanısı ve tedavisine dayanmaktadır. Servikal smear’de rastlanılan morfolojik bozukluklarda daha ayrıntılı inceleme için kolposkopi uygulanmakta ve prekanseröz lezyonların erken dönemde tedavisi yapılmaktadır. Serviks kanserinde erken tanı ile etkin koruma sağlanabilecegi için bu amaca yönelik birçok tanı yöntemleri geliştirilmiştir

HPV Sitesi; Fizik muayene

Spesivitesi ve sensivitesi az olmasına rağmen iyi bir ışıklandırma ile tecrübeli klinisyen tarafından teşhis koydurucu en basit tanı yöntemlerinden biridir. Hastaya uygun ve rahat bir pozisyon verildikten sonra, perianal ve anal bölge, labialar, vajen ve özellikle serviks muayene edilir.

Hpv Nedir, Kolposkopi Tanısı

Kolposkopinin kelime anlamı vagina içine bakmaktır (colpo ve scope). Kolposkop, Hans Hinselman ve ark.’ları tarafından ilk kez 1925 yılında icat edilmiştir. Coppelsan, Kolstad, Stahl, Townsed ve Burghardt gibi araştımacılar 1960’ların sonu ve 1970’lerin başlarında kolposkopi ile ilgili terminoloji ve nomenklatürü genişleterek değiştirmişlerdir. Bu gelişimi takiben servikal lezyonların tanı ve izlenmesinde kolposkopi, giderek daha sık kullanılır olmuştur

Servikal kolposkopinin amacı, transformasyon zonunda, serviks üzerinde ya da servikal kanalda bulunan lezyonların tanımlanması, prekanseröz serviks lezyonlarının varlığının araştırılması ve anormal PAP smear testi sonucunda biyopsi yapılacak alanların tesbit edilmesidir. Transformasyon zonu skuamöz hücreli kanserlerin bu noktada gelişmeye başlamasından dolayı incelenmesi önemlidir. Kolposkop, parlak ışıkta, serviksin 6–40 kez büyütülerek direkt incelenmesini sağlayan stereoskopik bir mikroskoptur Kolposkopi uygulanmadan önce servikse %3-5’lik asetik asit uygulanarak, hücrelerin sitoplâzmasında dehidratasyona neden olur. Benign metaplastik veya malign epitelyum gibi daha fazla nükleer yoğunluğu olan bölgeler, ışığı alttaki stromaya geçirmek yerine daha fazla yansıtarak, pembe veya kırmızı yerine beyaz (aseto-beyaz) olarak görünür. Nükleer dansitenin arttığı, yüksek dereceli CIN lezyonlarında epitel, diğer lezyonlarda görüldüğünden daha opak olarak gözlenir. Aynı zamanda atipik damarlanmalar nedeniyle vasküler değişiklikler oluştuğundan, kolposkopide atipik damarlanmalar, noktalanmalar veya mozaik bir görünüm oluşabilir 122. Sitoloji ve kolposkopi birbirini tamamlayıcı yöntemlerdir. Kolposkopi ise pozitif sitolojik bulguların değerlendirilmesinde kullanılır. Şüpheli alanlardan biyopsi yapılır. Sonuç olarak sitolojik, kolposkopik ve histolojik verilerin birlikte incelenmesiyle hastaya en doğru yaklaşım yapılmış olur. Kolposkopik muayenede HPV ile ilişkili olmayan lezyonlarda incelenebilir