Hulusi Behçet 1890 – 1949

Behçet Sendromu

Hulusi Behçet 1890 – 1949

BEHÇET SENDROMUNU tarif etmek suretiyle bütün tıp kitap­larına ismi geçen ve dünya tıp ünlüleri arasında sayılan Hulusi Behçet, 1890'da İstanbul'da doğdu. Milli Eğilim Müdürleri'nden Beh­çet Bey'in oğludur. Beyrut Fransız Okulu'nda, Beşiktaş Rüştiyesi'nde okumuş, Askeri Tıbbiye'den 1910'da yüzbaşı rütbesiyle mezun olmuş­tur.

Daha o zamanlar ilme karşı derin ilgisi ile dikkati çekmiştir. 1917'de Almanya'ya giderek, Berlin Tıp Fakültesi Dermatoloji Kliniği'nde çalışmış. 1923'te İstanbul Emrazı Zühreviye Hastanesi'ne Baş­hekim, 1924'te Gureba Hastanesi'ne Dermatoloji Şefi olmuştur.

1933'de Üniversite'nin kuruluşunda Tıp Fakültesi Dermatoloji Kürsüsü'ne geçti. 1939'da Ordinaryüslüğe seçildi.


FIulûsi Behçet kendisini dünyaya tanıtan buluşunu üç belirti altın­da toplamak suretiyle yayınladı. Bunlar: Ağızda aft. gözde iritis â I'hypopion ve cinsel organlarda eksülserasyon gösteren bir sendromu teşkil ediyordu. Bunun yanında erytema nodosum, akneiform tezahür­ler fronkl. pyodermi, artrit. orchid, myalji, baş ağrısı, ateş ve kırıklık gibi ek belirtiler de mevcuttu.

Bu yayın üzerine, bütün dünya ilim adamları bu sendromu 'Behçet Sendromu" ismi altında anlamaya başladılar. Bu suretle Hulusi Behçet dünya tıp literatürüne adı geçen Türk hekimlerinden en meşhuru oldu. Hulusi Behçet'in buluşları bununla kalmamış, memleketimizde aıpa uyuzları ve incir derınalozlarmın husule geldiğini tıp alemine tanıtmıştır.

1935'le aktinotniçes'lerin had ekzemaya sebep olan türlerini orta­ya koyarak Budapeşte dermatoloji Kongresi'nde tebliğ etti. Bu bulu­şundan dolayı kongrede madalya ile taltif edilmiştir.

Mütevazi ve tanı manasiyle bir ilim adamı olan Hulusi Behçet'i. Atatürk çok sever ve takdir ederdi. Atatürk, soyadı olarak ona Behçet ismini vermiştir.

Gureba hastanesinin bir köşesindeki Dermatoloji Kliniği'nde mahrumiyetler içinde çalışırken 1949'da vefat etti. Bu çalışkan ve ses­siz bilgin ölümünden sonra maalesef memleketimizden çok. Avrupa tıp muhitinde, layık olduğu, hürmet ve minnettarlıkla anılmıştır.

Mazhar Osman Uzman 1884 – 1951

Haşişomanide Demansiyel Tablo

Mazhar Osman Uzman 1884 – 1951


MEMLEKETİMİZDE GÜNLÜK konuşmalarda kendisinden en fazla bahsedilen hekim Mazhar Osman'dır. Denilebilir ki Mazhar Osman adını duymayan ve bilmeyen yoktur. Bunun böyle olu­şu, kendisinin Türkiye'de ilk defa "delilerin" akıl hastası olarak telak­ki edilmesi lazım geldiğini halka öğretmiş olmasıdır.

Anadolu'nun muhtelif yerlerinden zincirlere bağlanarak Toptaşı Tımarhanesi'ne getirilen ve bir köşeye atılıp kendi hallerine bırakılan "delileri" bir hasta olarak karşısına alarak tedavi etmeye çalışırken ona herkes gülüyordu.

Mazhar Osman, o sıralarda birçok Avrupa memleketlerinde dahi yerleşmemiş böyle bir görüşü ve modern psikiyatriyi Türkiye'ye ilk defa sokmak suretiyle layık olduğu şöhrete erişen bir Türk hekimidir. Onu dünyadaki akıl hekimleri içinde de tanımayan yoktur. Haşişomaninin demans prekos tablosu husule getirdiğini ilk defa tıp alemine ta­nıtan odur. Yalnız yabancı dilde 200'den fazla makale ve kitap yayın­lamışın-. Türkçe olarak medikal ve paramedikal konulardaki yazıları sayılamayacak derecede çoktur.

1884 yılında Trakya Savaşı'nda. Sofulu'da doğmuştur. Üsküdar

İdadisi'nden mezun olduktan sonra, evvela mühendis olmaya niyetli iken istemiye istemiye Tıbbiye'ye girmiştir. I904'de Askeri Tıbbi-ye'den mezun oldu. Bütün ideali nisaiyeci olmaktı. Fakat bu arzusuna da nail olamayarak dahiliyeye girdi. Bir ara Gülhane'de asabiye ve ak­liyeye merak ederek o branşa geçişi arkadaşları arasında bir zeka inti­harı olarak karşılanmıştır. Daha sonra Almanya'ya gidip Kraepelin. Alzheimer ve Spielmeyer gibi hocaların yanında çalışmıştır. Türki­ye'ye dönüşte Fransız Akliye Hastanesi Başhekimliği'ne getirildi. Ni­hayet 1927'de Mazhar Osman'ın, yıllarca rüyalarına giren akıl hasta­nesinin nüvesini teşkil etmek üzere Bakırköy'de eski bir süvari kışlası emrine verildi.

O tarihten sonra da ülkemizde modern psikiyatri anlamı yerleşmiş oluyordu.

Mazhar Osman büyük idealini gerçekleştirirken pek çok ilim ada­mı da yetiştirdi. Kendisine teklif edilen milletvekilliği ve bakanlık gi­bi makamları kabul etmeyerek doktorluğundan ve akıl hastalarına kar­şı olan bağlılığından ayrılmadı. Her sabah Cağaloğlu'ndaki evinden kalkarak Bakırköy'e gider, saat 07.30'ta kliniğinde vazifesine başlardı. Profesör vekilleri ve asistanlarından da aynı vazifeşinaslığı bekler, hat­ta onların kendisinin kliniğe gelişinden ne kadar evvel uyandıklarını kontrol için teker teker yataklarını yoklayarak sıcak veya soğuk oldu­ğuna bakardı. Disiplin ve metodlu çalışma başlıca amacı idi.

Mazhar Osman 1950'den sonra hastalandı. Buna rağmen hiçbir il­mi toplantıyı kaçırmıyordu. Böylece hayatının son günlerine kadar kendini ilme vermiş bir insan olarak 30 Ağustos 1951'de İstanbul'da vefat etti. Oğlu Lahut Uzman Amerika'da çok ünlü bir ilim adamı idi. Mazhar Osman ismi el'an kendisi hayatta imiş gibi ağızdan ağıza dolaşmaktadır.

Clemens Pirquet 1874 – 1929

Pirquet Reaksiyonu

Clemens Pirquet 1874 – 1929


1907 YILINDA. Berlin Tıp Derneği toplantısında Von Pirquet tüberkülin deri reaksiyonunu keşfetmiş olduğunu açıklamıştır. Bu keşfi için çok fazla bir iddiada bulunmamasına rağmen bu sayede tüberkülozun klinik başlangıcının tespit edilebileceğini de ileri sürmüştür. Von Pirquet bu testin özellikle küçük çocuklarda, başlangıç halindeki tüberkülozu gösterebileceğini ve yaşlı kimselerle, büyükçe çocuklarda ancak hastalığın mevcut olup olmaması hususunda bir kriteryum olabileceğini bildirmiştir. Bu test sayesinde 15 yaşına gelmiş herkesin tüberküloz mikrobu ile enfekte olup olmadığı anlaşılır. Clemens Von Pirquet, Viyana civarında 1874 tarihinde doğmuştur. Ailesi Avusturya aristokrasisine mensup kimselerden oluşmuş olmakla beraber aslen Belçikalı'dırlar. Cizvitler yanında öğrenimine başlayan Pirquet papaz olmak niyetinde idi. Fakat kısa bir süre sonra niyetini de­ğiştirdi ve Graz Üniversitesi'ne giderek tıp öğrenimini tamamladı. Yıl­larca Profesör Escherich'in yanında Viyana Çocuk Hastanesi'nde asis­tanlık yaptı. 1908 yılında Sir William Oslcr'in tavsiyesi üzerine Balti­more Johns Hopkins Üniversitesi'ne Pediyatri Profesörü olarak intisap etti. Fakat Amerika'da ancak 18 ay kadar kaldı ve Breslau Çocuk Has­tanesi profesörlüğüne geçti. 1911 yılında eski şefi Profesör Escherichün yerine Viyana'ya alandı ve ölünceye kadar bu görevde kaldı.

Von Pirquel çok çalışkan bir klinisyen olarak da tanınmaktadır. Özellikle 1914-1918 Savaşı ndan sonra Viyana'da çocuklarda çok faz­la görülen skorbüt ve diğer beslenme yetersizliklerinden ileri gelen hastalıklarla mücadelesi kayda değer başarılarından biridir.

Von Pirquet uzun boylu yakışıklı bir insandı. Çocukları çok sever ve onların ruhundan çok iyi anlardı. Bu halini adeta hisseden çocuklar da kendisi ile dost olurlardı. Çok genç yasında ölümü ilim dünyası için acı bir kayıp olmuştur.

Charles Edouard Brown – Sequard 1817 – 1894

Brown - Sequard Sendromu, Brown Sequari Enjeksiyonu ve Hapı

Charles Edouard Brown – Sequard 1817 – 1894


FİZYOLOJİ'YE KATKİDA bulu­nan, endokrinolojinin de kurucusu olarak kabul edilen Fransız fizyolojist ve nörologu Brown Sequard, Amerikalı bir deniz kaptanı ile Fransız bir annenin oğlu­dur (1817-1894). Brovvn Sequard adrenal­lerin (suprarcnal bezlerin), tiroid ve pank­reasın salgılan ile karaciğer, dalak ve böb­reklerden kana karışan salgılarını, tıpta ilk defa hormon olarak adlandıran bir bilgin­dir. Ayrıca testislen elde edilen ekstrelerin enjeksiyonunun yaşlıları gençleştireceğini ve senil demansta yararlı olacağını ileri sürmüştür. Fakat tıpta onun adını ebedileş-tiren tarif ettiği nörolojik sendromdur (Brown Sequard Sendromu). Bilindiği gibi bu sendrom vücudun bir yarısında felç (hemiparapleji), diğer yarısında duyu bozukluğu ile karakterize bir nö­rolojik sendrom olup. omur iliğin bir seviyesindeki lezyonuna bağlıdır.

Resimde belden aşağı siyah kısım motor ve vazomotor paralizi ile eklem ve kas duyusunun kaybolduğu bölgeyi; çizgili kısım ise analje­zi, termoanestezi ile dokuma duyusunun kaybolduğu bölgeyi göster­mektedir.


Bütün bu değerli ilmi katkılarına ek olarak antinevraljik bir hap da onun adı ile anılır. Bileşiminde Hyoscyamus ve conius ekstrcsi ve aconit yaprağı, eannaba Indica, Stramonium ve Belladon ekstresi bulunan bu hap yıllar boyu kullanılmıştır.

Postpartum Sepsis ve Asepsis

Postpartum Sepsis ve Asepsis

Ignas Semmelweis 1818 – 1865


VİYANA'DAKİ ALLGEMEİNE Krankenhaus'un doğum servi­sinde görülen puerperal fever (doğum sonrası ateşi) ya da postpartum sepsis olgularının, doğumhaneye otopsi salonundan gelen öğrencilerin neden olduğuna dikkat çeken Semmelweis. doğumhanede görevli doktor ve öğrencilerin koğuşa girmeden önce ellerini sabunlu su ile yıkamalarını ve sonra da ellerini klorlu kireç solüsyonuna sok­malarını ve bunu her muayeneden sonra tekrar etmelerini mecburi ha­le getirmiştir. Bu yöntemle postpartum sepsise bağlı ölüm oranlarının çok azaldığı görüldü. Ancak hastane başhekimi kişisel zıdlaşmalar se­bebiyle Semmelvveis'i kınadı ve bu asepsi uygulamalarını kısıtladı. Semmelweis, ortaya altığı asepsi uygulama yöntemlerini Viyan Tıp Derneği nde bir tebliğle savunmaya kalkıştığında, tebliği şiddetli sal­dırılara maruz kaldı, ancak birkaç hekim bu tebliğde belirtilen yöntem­leri desteklediyse de Semmelweis, Viyana'da kalamayacak kadar in­cinmişti ve Budapeşte'ye döndü ve orada uyguladığı metodlar postpar­lum ölüm oranlarında belirgin azalmalar sağladı.

Semmelweis, 1861 yılında "Die Aetiologıc der Begriff und die Prophylaxis des Kınderbettfieber" adı altında yayınladığı kitabı dahi dikkate alınmadı. Matla Virchow gibi bilim adamları bile onun fikirle­rine karşı çıktı. Bu duruma çok üzülen, duygusal bir kişiliğe sahip Semmelweis depresyona girmiş ve bir akıl hastanesine yatmıştır 1865'de hayata gözlerini kapadı.

William Harvey 1578 – 1657

Kan Dolaşımı

William Harvey 1578 – 1657


WİLLİAM HARVEY'in kapalı bir sistem içinde devamlı kan dolaşımını kanıtlaması 17. yüzyılın en önemli başarısıdır. Doğal olarak onun bu bulgusuna Galen'in M.S. 2. yüzyılda kanın kalpten pompalandığını keşfi, Michael Servetus (15 11-1553) ve M. Realdo Colombo (1516-1554)'de benzer bir şekilde kanın akciğerler­den geçiş teorileri zemin hazırlamıştır. Ayrıca Andrea Cesalpino (1519-1603) küçük atar ve toplar damarlar arasında kapillerlerin yer aldığını, büyük atar ve toplar damarlar arasında bağlantılar olduğunu kanıtlaması da Harvey'in kan dolaşımı tarifinde yararlı olmuştur. Ayrıca, akciğerde kan dolaşımının varlığını ileri süren İbn-i Nafiz (1210-I280)'in bu konudaki katkılarını da unutmamak gerekir. Sonuçta kan dolaşımının bütün özelliğini anlatmayı başaran William Harvey'dir.

William Harvey. Cambridgc'dc öğrenimini tamamladıktan sonra Padua'ya giderek Fallop'un yetiştirdiği Aquapendente'nin öğrencisi olmuştur. Harvey 1602'de İngiltere'ye dönerek Londra'da tıp çalışma­larına devam etti, aynı zamanda Kral'ın (I. Charles)'in doktoru oldu. Harvey 1657'de vefat etmiştir.

Henry Drysdale Dakin ve Alexis Carrel

Carrel – Dakin Solüsyonu

Henry Drysdale Dakin ve Ayı Yaşta Olan Alexis Carrel

CARREL-DAKIN solüsyonu ilk defa 1. Dünya Savaşı'nda kul­lanılmıştır. Dr. Dakin 21. Fransız Ordusu Hastanesi'ne Baş Kimyager olarak getirilmişti. Değişik antiseptiklerle yaptığı deneyler sonucunda borik asitle nötralize olmuş kiorine soda solüsyonu üzerine dikkati çekmiştir. Dakin'in orijinal solüsyonu savaş yaralarında kulla­nılacak şekilde Dr. Carrel tarafından modifiye edilmiştir. Müttefik or­dularında infekte yaralara bu solüsyonun intermittanl irrigasyonu uy­gulanmış ve çok iyi sonuçlar alınmıştır.

Carrel-Dakin solüsyonu klorun germisid etkisine dayanır. Öyle kuvvetlidir ki sudaki stafilokok süspansiyonu 1/1000000 oranındaki hipoklorid solüsyonu ile iki saatle tamamen öldürülür.

Carrel-Dakin solüsyonu ile yara tedavisinin esası yaranın aseptik şartlarda eksizyonundan sonra kalın bir lastik boruya bağlı ince lastik borular vasıtasıyla solüsyonun bulunduğu bir rezervuardan iki saatte bir yaranın yıkanmasından ibarettir.
Tedavinin özelliği akıntının bakteriolojik muayenesidir. Bu bakte-riel kontrol, preparatta bakteri görülmeyinceye kadar devam ettirilir.

Henry Drysdale Dakin 12 Mart 1880'de Londra'da doğdu. Leeds, Hcidelberg ve Londra Üniversiteleri'nde çalışarak 1907'de doktor ol­du. Hemen sonra Herler Tıbbi Kimya Laboratuarı'na direktör olarak Nevv York'a gitti ve orada kaldı.

Alexis Carrel 28 Haziran 1873'de Lion yakınında Sainle-Foy (Sent Foy)'da doğdu. 1900 tarihinde Liondan M.D. olarak mezun oldu ve aynı şehir hastanesinde bir müddet çalıştı. 1905'de Amerika'ya muhaceret ederek Nevv York Rockfeller Enstitüsü Tıbbi Araştırma Direktörü oldu.

Kan damarlarınınki araştırmaları ile dünyaca meşhur olarak [912'dc Nobel Tıp Ödülü'ıuı kazandı. Dr. Carrel dokuların vücut dı­şında besleyici bir sıvı içerisinde büyüyebileceğini (yaşatılabileceği­ni) bulmuş ve böyle dokuları birkaç yıl "kultive" (üretme)yi başarmış­tır. Daha sonra bütün organların arlıfisyel olarak üretilebileceğim iddia etmiş ve bu konuyla ilgili kitabı meşhur "aviator" Colonel Lind-bergh'ın yardımı ile yayınlamıştır.

Carrel-Dakin tedavisi uzun zaman aldığından ayrıntılara çok dikkat icap ettirdiğinden son zamanlarda popülaritesini kaybetmiştir, fakat bazı özel olgularda kullanılabilir.

Marie Curie Kimdir - Radyoaktivite

Radioaktivite Nedir, Marie Curie Kimdir

Marie Curie Hayatı (1867 – 1934)

POLONYALI OLAN Marie Sklodowska, Varşova'da dünyaya gelmiştir. 5 kardeşten en küçüğü idi. Babası fizik ve matematik hocası idi. Evini geçindirmek için büyük zorluklarla mücadele etmek zo­runda kalıyordu. Marie 9 yaşında iken annesi öldü. Bu felaket küçük Marie'yi çok sarstı ve gelecekteki hayatında derin izler meydana getirdi.

Marie Curie Çalışmaları

17 yaşına geldiği sırada zengin bir çiftçinin yanına kahya kadın olarak girdi. Burada kaldığı 5 yıllık süre içinde boş zamanlarında çok sevdiği ve babasından tevarüs etmiş olduğu bir merakla ilmi eserler okudu. Bu çalışma sırasında kazandığı para ile okumak üzere Paris'in yolunu tuttu. Bu şehirde büyük bir sefaletle karşı karşıya kaldı. Gün­lerinin ekserisi yarı aç ve ısınacak yakacak sağlamaktan aciz bir vazi­yette geçiyordu. Gündüzleri üniversitede çalışıyor, geceleri de tavan arasındaki odasında büyük bir gayretle sınavlara hazırlanıyordu.

Bir süre sonra Pierre Curie ile karşılaştı. İkisinin de düşünceleri birbirine uyuyordu. Pierre. bu sırada bir fizik öğretmeni idi. 1895 yılında evlendiler ve bu tarihten sonra Marie kocasının laboratuarında çalışmaya başladı. Aralarında o kadar uyumlu bir anlaşma oluştu ki sonunda bunun mutlu sonuçlarından bütün dünya yararlandı.

Bu sıralarda Becquerel adında bir Fransız bilgini uranyum madeni tuzlarının bazı ışınlar yaydığını keşfetmişti. Curie'lcr bu konu ile ilgilendiler. Bir miktar uranyum elde ettikten sonra oldukça basit bir bina­da kurulmuş olan küçük laboratuarlarında çalışmaya başladılar. İki se­ne sonra iki yeni maden elementi yani radium ve poloniumu keşfetti­ler.

Poloniuma Madam Curie'nin memleketine izafetle bu ad verildi. Bu tarihten sonra Curie'ler şöhret ve mutluluğa erdiler. 1903 yılı No-bel Ödülü Becquererie beraber kendilerine verildi. Fakat şöhretlerinin zirvesinde bulundukları bir sırada feei bir kaza Madam Curie'yi hayat ve mesai arkadaşından ayırdı. Bir araba kazasına uğrayan Pierre Curie öldü. Madam Curie bu ağır felaketi hiçbir zaman unutamadı. Kocası ile başlamış oldukları çalışmalara kendini vererek avunmaya çalıştı ve bu çalışmalar ilim dünyasına yepyeni bir bakış açısı sundu. Paris Üniversitesi bir Radyum Enstitüsü'nü kurdu ve bu enstitünün araştır­ma kısmına Madam Curie'yi getirdi. Madam Curie bu vazifede ölümünden birkaç hafta evveline kadar kaldı.

1921 yılında Birleşik Amerika'yı ziyaret ederek Cumhurbaşkanı'nın hediye etliği 1 gr. radyumu aldı. Kendisine her yerden araştır­malarına kullanmak üzere maddi yardımlar yapılıyordu. Madame Cu­rie 1934 yılında 66 yasında iken pernisiöz anemiden öldü. Radyum ışınları ile çok fazla meşgul olmasının ölümünü çabuklaştırdığı genel­likle kabul edilen bir gerçektir.

Max Wilms 1867 – 1918 Wilms Tumoru

Wilms Tümörü

Max Wilms 1867 – 1918


BİR AVUKATIN oğlu olan Max Wilms. Almanya'da Aachen'de dünyaya gelmiştir. Birçok fakültede ve bu arada Berlin Üniver­sitesinde tababet tahsil ettikten sonra 1890 yılında Bonn Üniversite-si'nden mezun olmuştur. Birkaç sene Kolonya Üniversitesinde patolo­ji asistanlığı yapmış ve özellikle çalışmasını mikst tümörlerin natürü üzerine yoğunlaştırmıştır. Patoloji alanında geniş bilgi sahibi olduktan sonra Leipzig cerrahi kliniğine giderek profesör Trendelenburg'un yanına girmiştir. Burada da pa­toloji çalışmalarına devam eden Wilms, neoplaz-malar hakkında 1899 yılında bir kitap yayınlamış­tır. Bu suretle ortaya çıkan böbreğin mikst tümör­lerine Wilms tümörleri denmiştir.

Trendelenburg'un kliniğinde gittikçe ilerle­yerek iyi bir cerrahi hocası olmuş ve 19()4'de profesörlüğe atanmıştır. Almanya'da hocalar ve profesörler diğer ülkelerdeki eğitim sisteminin aksine olarak birçok üniversiteler değiştirirler. Bu yüzden üniversiteler değerli hocalarını muha­faza etme imkanını elde edemezler. Wilms de bu geleneğe sadık kalmış ve 1907 yılında Basle Üniversitesi'nde cerrahi profesörlüğüne geçtikten sonra 1910'da Heidelberg'e nakletmiş ve burada cerrahi kürsüsünü 1918 yılında ölünceye kadar muhafaza etmiştir.

Profesör Wilms cerrahi konularında iyi bir yazar olarak da ün kazanmıştır. Cerrahiye ait bir kitabı 5 lisana tercüme edilmiştir. Fakat adının tıp tarihine şerefle geçiren araştırmaları tümör patolojisine ait olanlardır.

August Von Wasserman 1856 – 1925

Wasserman Reaksiyonu

August Von Wasserman 1856 – 1925

TIBBA HİZMET etmiş birçok hekimlerin adları ya keşfettikleri bir hastalık veya bir hastalığa ait bir belirtinin tarifi veya hasta­lıkları teşhis etme bakımından değerli olan bir testin buluşu ile tıp tari­hine geçmiştir. Wassermann bunlardan biri olmakla beraber tıbba bam­başka bir hizmette de bulunmuştur. O da gayet kısa ifadelerle çok geniş anlamda anlaşılabilecek deyimlerin icadıdır. Bugün W.R. pozitif deyi­mi ile çok önemli bir patolojik durumu kolayca ifade etmekteyiz.
Sifilis (firengi)'nin sero-diagnosu olan Wassermann reaksiyonu. Wassermann ve yardımcıları Niesscr ve Brück tarafından 1906 yılında keşfedilmiştir. Bu buluş 1903 yılında Metchnikoff ve Roux nun sifili­sin maymunlara aşılanabileceğim göstermelerinden ve Schaudinn ve Hofman'ın da 1905 yılında Sifilisin amili olan spiroketa pallidayı keş­finden sonra mümkün olmuştur.

Wassermann'm buluşu Belçikalı iki bakteriolog olan Bordet ve Gengou'nun kompleman fiksasyonu fenomenine dayanır.


Kompleman fiksasyonu şu prensibe dayanır: Yabancı organik ci­simler örneğin hastalık amilleri, kanda bazı karşı cisimlerin, antikorla­rın oluşumuna sebebiyet verir. Bu antikorlar vücuda giren mikroplarla mücadele edecek unsurlardır. Bordet ve Gcngou kan serumundaki bu antikorları saptamak için bir test düşünmüşlerdir. Wassermann da şifilitık maymunlarda bu antikorları saptamıştır. Bu test kısa zamanda in­sanlardaki sifilisi saplamak amacı ile uygulama alanı bulmuştur. Bu suretle hem bir teşhis metodu elde edilmiş ve hem de hastalığın kont­rolü da imkan dahiline girmiştir.
Vv'assermann reaksiyonunun meydana geliş tarzı henüz tam anlamı ile aydınlanmamışım Bununla beraber testin ifade ettiği sonuç çok bü­yük bir değer taşımaktadır.

Wassermann 1866 yılında Bawera'da Bamberg şehrinde dünyaya gelmiş ve 1925 yılında Berlin'de ölmüştür. Tüberküloz basilinin kaşi­fi olan Robert Koch'un öğrencisi idi. Robert Koch'un başında bulun­duğu İnfeksiyöz Hastalıkları Enstitüsü'nde yıllarca Koch'la beraber çalışmıştı. 1907 yılında Berlin Üniversitesi Terapötikler ve Serum araştırmaları kısmının başına geçmiş ve 1913 yılında da Tecrübi Tera-pötik Kaiser Wilhelm Enstitüsü'nün direktörlüğüne atanmıştır. Bu ça­lışmaları sırasında Wassermann, difterinin antitoksinle tedavisi, tifo, kolera ve tetanosun aşı tedavisi konularında da çalışmıştır. Yaşamının son yıllarını tüberküloz konusundaki araştırmaları ile geçiren bilgin bu arada kanserin sero-diagnozu için de tetkiklerde bulunmuştur.

Lord Moynihan 1865 – 1936

Moynihan Belirtisi

Lord Moynihan 1865 – 1936

BERKELY GEORGE Andrew Moynihan 1865 yılında Malta Adası'nda doğmuştur. Babası, Viktorya nişanını kazanmış, kahraman bir asker Andrew Moynihan'dır. Berkely henüz bir yaşında iken babası öldü ve annesinin ailesinin bulunduğu Lceds'e götürüldü. İlk öğrenimini büyük bir başarı ile tamamladı ve ailevi geleneğe uya­rak orduya ve bahriyeye intisap etmeyi düşündü. Fakat bu düşüncesin­den hemen vazgeçerek hekim olmaya karar verdi. Leeds o devirde, hatta bugün bile, en meşhur cerrahi merkezlerden biri idi. Moynihan öğrenim hayatında hep önde giden bir öğrenci olmuştur. 1887 yılında mezun olduktan 3 yıl sonra 1890 yılında F.R.C.S. unvanını almış ve M.S. yani ilmi brövesini almak için girdiği sınavda da altın bir madal­ya kazanmıştır. Leeds Hastanesrnin ilk defa gezici ve ziyaretçi cerrah­lığını yapmış ve 1896 yılında da cerrahi şefliğine atanmıştır.

Cerrahi alanındaki bu ilk çalışma yılları sırasında Moynihan, o za­manın en büyük karın cerralarından bin olan Mayo Robson ile tanış­mıştır. Bu tanışma birlikte bir çalışmayı gerçekleştinniş ve Moyni-han'ın yetişmesinde büyük bir amil olmuştur.

Hocasının nezareti altında Moynihan, mide. barsak, pankreas, saf­ra yolları hastalıklarında çok dikkatli bir müşahede yeteneği elde etmiş ve hatta bu organların ameliyat tekniklerinde yenilikler yapmaya baş­lamıştır. 1901 yılında Mayo Robson'la birlikte hazırlamış olduğu "Mide Hastalıkları" adlı kita­bı yayınlanmıştır.

Moynihan'm gittikçe artan deneyimi karın cer­rahisi alanında çeşitli ye­nilikler yapmasına imkan Moynihan forsepsi vermiştir. 1904 yılında yayınlamış olduğu "Ka­rın Cerrahisi" adlı kitabı ile şöhreti uluslararası yaygınlaşmıştır. 1904 yılında Moynihan ilk defa olarak "açlık ağrısından bahsetmiş ve ye­meklerden bir-iki saat sonra zuhur edip herhangi bir şey yedikten son­ra geçen doudenal ülser ağrısını tarif etmiştir.

Moynihan olağanüstü bir cerrahi tekniğe sahipti. Soğukkanlı, gayet hassas ve sonucu iyi ameliyatlar onun için alelade işler mahiyetinde idi. Aseptik tekniğe büyük bir önem verir ve dolayısıyla intraperitoneal or­gan ameliyatlarında dahi başarı oranı çok yüksek olurdu. Hiçbir cerrah yoktur ki tekniğini ilerletmek için Moynihan kadar titizlik göstermiş ol­sun. Ameliyat onun için bir sanat bir marifet mahiyetinde idi. Eki husus­taki düşüncesini kendi ağzından dinlersek mesleki karakterini çok daha yakından tanımış oluruz. "Hiçbir sanal yoktur ki cerrahi kadar gerçek ustalığa ve maharete lüzum göstersin ve onun kadar güzel olsun."

Moynihan işle böyle bir cerrahi artisti idi. Bir gün Murphy gibi güç beğenen bir profesör, Moynihan'm ameliyat etmekte olduğu salonda hazır bulunmuş ve böyle bir ameliyat tekniğini hiçbir ülkede görmedi­ğini ifade etmiştir. Başka bir gün diğer bir ecnebi cerrah Moynihan'ı ameliyat sırasında seyrettikten sonra "Siz İngilizler'in kanı bu kadar kıymetli mi ki bir damlasını bile akıtmaktan çekmiyorsunuz?" demiştir.

Cerrahı tekniğinde bir dev olan Moynihan teşhis ve fizyolojiye verdiği önemle de dikkat çeken bir hekim olmuşlar. Moynihan fizyojiye '"Yaşamanın Patolojisi'" adını vermekte idi.

Moynihaır la mukayese edilebilecek bir cerrah varsa o da Lord Lister'dir. Bu iki insanın hayatında birbirine benzer taraflar vardır. Moy­nihan devrim sayılabilecek herhangi bir buluş yapmamıştır. Fakat onun kadar da cerrahlığın ilerlemesine hizmet etmiş bir kimse az. bulu­nur. Örneğin bugün Moynihan belirlisi olarak tanınan hır semptom as­lında ilk defa başka bir hekim tarafından tarif edilmiştir. Moynihan bu konu üzerinde çalışmış, geliştirmiş ve pratik tababete sokmuştur. Moy­nihan ameliyat edeceği hastalan hiç acele etmeden büyük bir dikkatle hazırlar ve esaslı bir gözetime tabi tutardı. Dinleyicilerini konuşmala­rı ile derhal etki allına alırdı. Lord Moynihan siyasetle de yakından il­gilenmiştir. Birçok yüksek devlet memuriyetlerinde bulunduğu gibi, Amerika Birleşik Devletleri Büyük Elçiliği. Sağlık Bakanlığı ve Ser­best İrlanda Genel Valiliği gibi ödevlerde ifa etmiştir. Bu ödevlerden herhangi birinde kalıp yükselme olanağı her zaman kendisi için mev­cut olmakla beraber hekimlik mesleğini tercih etmiştir.

Lordlar Kamarası'nda çok aktiv bir şekilde çalışmış ve Öthanazia "Yani ıztırap çeken hastaların hekim eliyle hayatlarına son verme" yi gayet hassas konularda söz söylemiştir. Lord Moynihan 1936 yılın­da Leeds'de ölmüştür. Karısı Lady Moynihan ise kendisinden ancak bir hafta evvel hayata gözlerini kapamış bulunuyordu.

Ferdinand Widal – Widal Testi

Widal Testi

Ferdinand Widal 1862 – 1929


TİFONUN SEROLOJİK testini keşfetmiş olan Widal'ın ünü 1896 yılındaki bu çok önemli buluşu ile dünyaya yayılmıştır. Tifo teşhisinde kıymetli bir test olan bu usul, paratifo ve kolerada da aynı değeri taşır ve hastanın serumu ile bu hastalığı yapan mikroorga­nizmanın aglulinasyonuna dayanır. Tifo basillerinin taze kültüründen birkaç damla sulandırılmış hasta serumuna damlatılır. Şayet hastalık ti­fo ise, bu karışımın mikroskop altında tetkikinde basillerin hareketsiz bir hale geldiği ve küçük kitleler halinde bir araya toplandığı müşahe­de edilir.
Aglutinasyon testinin Widal tarafından tarif edildiği sırada Viyana-iı bir bakteriyolog olan Max Gruber'de İngiliz öğrencisi H.E. Dur-ham'la beraber aynı konu üzerinde durmuşlar ve onlar da 1896 yılın­da aglutinasyon olayından bahsetmişlerdir. Ancak bu işin şerefi Widal'e ait olmakla beraber özellikle Alman tıp literatüründe aglutinas­yon testine "Gruber-Widal" reaksiyonu denmektedir.

Georges Ferdinand İsidore Widal, 1862 yılında doğmuştur. Tıp öğ­renimini Paris'te yapmış ve ilk defa da yine bu şehirde çalışmaya baş­lamıştır. 1889'da tıp doktoru olmuş ve henüz 27 yaşında iken Puerpe-ral İnfeksiyon adlı kitabını yayınlamıştır. Bu sırada laboratuar çalışma­larına başlamış bulunuyordu. 1895 yılında Paris Tıp Fakültesi'nde profesörlüğüne getirilmiş ve burada kendisine uluslararası bir ün kazandıran testini keşfetmiştir.

Widal, ilmi çalışmaları ile beraber Paris'in en tanınmış hekimi ha­line de gelmiş ve Cochin hastanesine her zaman kalabalık bir öğrenci grubunun devam etmesine sebep olmuştur.

1929 yılında beyin kanamasından öldüğü zaman Widal arkasında şeref dolu bir hayat bırakmış cesedi Montmartre Mezarlığı'na defnedilmiştir.

Mayo Kardesler Umblikal Hernide

Umblikal Hernide, Mayo Ameliyatı, Mayo’nun Böbrek İnsizyonu ve Makasları

Mayo Kardeşler

Dr. William James Mayo 1861 – 1939

Dr. Charles Horace Mayo 1865 - 1939


MAYO'LARIN VE Mayo Kliniği'nin hikayesi ta 1845'de William Worrall Mayo'nun İngiltere'den Amerika'ya göçü ile başlar. Baba Mayo önce New York'ta kimya öğrenimi yaptı sonra tıp öğrenimi­ne başladı. 1854'de M.D. unvanını aldıktan sonra kuzeybatı ülkeleri ken­disine Rochester, Minnesota'ya yerleşmesini teklif edinceye kadar birçok şehirlerde çalıştı. 1862'da Dr. Mayo'ya hükümet tarafından Sioux Kızıl-derilileri'nin ayaklanmasının bastırılması için kurulan birliklerde görev verdi. Mayo Kliniği'nin en büyük kazancı Sioux'ların başkanı olan "Ke­sik Buruır'un iskeletidir ki bu kemiklerden Mayo'nun oğullan osteoloji öğrenmişlerdir.

William Mayo. 1861 'de ve kardeşi Charles 1865'de doğdu. İki çocuk babalarına işlerinde yardım elliler. Bu sıralarda Charles, ameliyatlarda ba­basına yardım edebilmek için bisküi tenekeleri üzerine çıkardı. Çocuklar tıp öğrenimine başlamadan çok önce gerek pratik hekimlik, gerekse cer­rahi alanında deneyim sahibi olmuşlardı. William 1883'de Minnesota Üniversitesi'n'den ve Charles Kuzeybatı Üniversitesinden 1885'de me­zun olmuştur.

1883 Ağustosu'nda Rochesler üzerinden geçen bir siklon korkunç tahribat ve ölümlere sebep olmuş ve Dr. Mayo o sürede kurulan bir hastaneye atanmıştır.

I889'da Dr. Mayo 70 yaşında olduğu halde iki oğlu ile beraber 13 hasla ve 5 Roman Catholic Sisterho-od of St. Francis Okulu'ndan hemşire ile St. Mary Hastanesi'ni açtılar.

Bu, ünlü Mayo Kliniği'nin başlangıcıdır. Bugün bütün Rochester şeh­ri tıp ile meşgul olmaktadır. Bulucular gençleri yetiştirmektedir. Tedavi ve araştırma elele bütün bilimsel yollarda yürüyerek hastalıklarla savaşmak­tadır. Mayo Kliniği'nde doktor hâlâ kendi odasında hastasını muayene eder fakat elinin altında diagnostik için tüm yardımcı metodlara sahiptir. Bir dakikada yüzlerce uzmanın deneyimlerinden istifade edebilir.

Mayo kardeşler, kliniğin ruhu idi. Diğer taraftan bu geniş organizas­yon adeta beşeri olmayan bir otomobil fabrikası gibi çalışır fakat beşeri elemanlarla muhafaza edilirdi. Dr. Charlie ve Dr. Will gerçek büyüklerde mevcut tavazuya sahip olan centilmenlerdi.

1917'de Mayo kardeşler çalışmalarının gelecekte de devamı için Ma­yo Enstitüsü'nü tıp öğrenimi ve araştırmaya bağışladılar.


Cerrahinin Mayo'lara en büyük borcu, arkalarında bıraktıkları prensip ve metodlardaki ideallerdir. Kuşkusuz her iki kardeş de gerek klinisyen, gerek cerrah olarak başta gelmekle idiler. W.J. Mayo'nun ismi cerrahi ala­nında daima duodenal ülser ameliyatı ile beraber gidecektir. Charles Ma­yo'nun ismi özellikle tiroid bezi ameliyatı ile anılacaktır. Her ikisi şirürji alanında yüzlerce makale yazdılar. Mayo'lar bütün şirürji branşlarında yenilikler yarattıkları gibi şirürjikal aletlerin bir çoğunu da mükemmelleştirdiler. Her ameliyat hemşiresi Mayo makasını yakinen tanır.

Mayo kardeşlerin en fevkalade taranan, birbirlerine sevgi ve saygı ile bağlı olarak tam bir armoni içerisinde bir tek insan gibi yaşamış ve çalış­mış olmalarıdır. Ölümlerinde dahi birbirlerinden ayrılmamışlardır. İki kardeş de 1939'cia vefat ettiler.

Henry Koplik – Koplik Lekeleri

Koplik Lekeleri

Henry Koplik 1859 – 1927

KOPLİK LEKELERİNE ait ilk tanımlama 1896 yılında New York'da yayınlanmış olan Archives of Pedialrics'de görülmüştür.

Dr. Koplik kızamığın prodromal belirtilerini tarif ettikten sonra ya­zısına şu şekilde devam etmektedir: "Ağız mukozasının iç kısmında birbirinden ayrı erupsiyonlar görürüz. Bunlar, küçük gayri muntazam, parlak kırmızı renkte lekelerdir. Bu lekelerin orta yerinde özellikle par­lak gün ışığında görülebilen mavimtrak beyaz renkte noktacıklar var­dır. İşte bu erupsiyonlar kızamık başlangıcı için kesin patognomonik mahiyettedir. Bunlar göründükten kısa bir müddet sonra deri erupsi-yonları da oluşur.

2 yıl sonra Dr. Koplik ikinci bir yayınında 16 olgu yayınlamış ve bunları hemen hepsinde "Benim lekelerim" diye isimlendirdiği lekele­rin mevcudiyetini göstermiştir. Kızamık asırlardan beri bilinen bir has­talıktı. Fakat Koplik'e kadar hiçbir hekim ağız mukozasındaki lekeler­den bunların teşhisteki değerinden bahsetmemişti. (Koplik Lekesi)

Koplik'in patognomonik bir belirti olduğunun kabul edilmesi için ol­dukça uzun bir zaman geçmiştir. Hatta kendi memleketinden önce diğer memleketlerde ilgi uyandırmıştır. Bugün kızamık tarihini (Koplik'ten önceki ve Koplik'ten sonraki devir) olarak ikiye ayırmak kabildir.

Henry Koplik, 1859 yılında New York'da doğmuştur. New York Koleji'nde ve Columbia Üniversitesi'nde okuduktan ve 1881'de tıp doktoru olduktan sonra, Berlin, Viyana ve Prag'da öğrenimine devam etmiştir. Mesleki hayatını tamamen çocuk hastalıklarını incelemekle geçirmiştir denilebilir. 25 yıl New York Mount Sinai Hastanesi çocuk servisinin şefliğini ifa etmiştir. Amerikan Pediatri Derneği'ni kurmuş ve bu derneğe başkanlık yapmıştır. 1889 yılında Good Samaritan Has-tanesi'nde ilk defa olarak steril sütü yapmış ve bunu çocuk gıdasına sokmuştur. Çocuk Hastalıkları adlı kitabı 1902 yılında yayınlanmış ve dört defa basılmıştır. 69 yaşında bulunduğu sırada kalp yetersizliğin­den ölmüştür.