Depresyon Cesitleri Nelerdir Psikotik

Depresyon Çeşitleri

Somatojen depresyon
Bedeni hastalıklar sonucu ortaya çıkan depresyonlardır. Organik ve semptomatik şekil olarak iki ayrı tipi vardır.

1- Organik depresyon: Beyin dokusunun yaşlanması veya metabolik sebep­lerle hastalanması sonucu meydana gelir. Belirtileri daha çok merkezi sinir sis­temine ait düşünce bozuklukları, motor yavaşlama, fizik çöküntü, halsizlik, kü­çüklük hezeyanları, ruhi ve bedeni fonksiyonların iyi işlemediği, sürekli kötü­ye gittiği vehmi, öfke ve huzursuzluk olarak bilinir.

2- Semptomatik depresyon: Baş ve beden enfeksiyonları, kalp ve damar has­talıkları, akciğer ve böbrek hastalıklarında görülebildiği gibi endokrin sistem-iç salgı sistemi hastalıklarında da ortaya çıkan depresif epizodlardır. Bu tür dep­resyonlar, asıl hastalığın devam süresinde zaman zaman şiddetlenir veya ya­vaşlarlar.


1950 yıllarında trisiklik antidepresiflerin tedaviye girmesi ile depresyon üze­rindeki görüşlerde önemli değişiklikler oldu. Özellikle bazı depresyon şekillerinin bu ilaçlara iyi cevap vermesi yanı sıra bazı depresyon türlerinin elektro şok tedavisine daha duyarlı olduğu anlaşıldı. Bu özellikler dikkate alınarak depresyonlarda şu dört özellik üzerinde duruldu:

1- Hareket yavaşlaması: Çok erken saatlerde uyanma hali, kilo kaybı, suç luluk duyguları, uyarılara cevap vermede yavaşlama. Bu sayılan belirtilerin hep­sinin birden aynı hastada mevcut olması gerekmekteydi.

2- Kişinin hayatında karşılaştığı streslerle bir ilgisi olmaması ve depresyonun hazırlayıcı bir sebebinin bulunmaması öngörülüyordu. Depresyon sadece iç biyolojik bozukluklara bağlı olarak ortaya çıkmalıydı.

3- Kişinin yaşı ile doğrudan orantılı olmalıydı. Gerçek bir endojen depres­yonun ileri yaşta ortaya çıkması bekleniyordu. Genç yaşlarda görülen depres­yonların daha çok reaktif sebebe bağlı olarak gelişmiş olmaları söz konusu idi.

4- Kişilik yapısı ile doğrudan bir ilişkisi bulunmalıydı. Endojen depresyon-lu kişilerin reaktif depresyonlu kişilere oranla daha durgun, daha kararlı bir ki­şilik yapıları mevcuttu ve nörotik kişilik yapılarında olduğu gibi sık sık heye­can dalgalanmaları görülmüyordu.

Bu sayılan özelliklerden başka endojen depresyonlu hastaların elektroşok ve antidepresiflere nörotik ve reaktif depresyonlulardan çok daha iyi cevap ver­dikleri ve düzelme gösterdikleri bir gerçektir. Bunun yanı sıra bir stres faktörü­nün bulunması daha çok reaktif bir depresyonu düşündürmesine rağmen stre­sin endojen bir depresyonda bir tetik hadise gibi hastalığı başlatabileceği de
unutulmamalıdır.

Psikotik depresyon: 19. yüzyıl sonlarında ve 20. yüzyıl başlarında "psikotik depresyon" deyimi kullanılmaya başlanmıştır. Psikotik kelimesi, yüksek ruhi fonksiyonlardaki bozukluğu ifade etmekteydi. Bu bozukluklar;

a- Hafıza
b- Lisan ve konuşma,
c- Orientasyon "kişinin kendisinden,çevresinden, zamandan ve mekândan
haberli olması hali",
d- Duyusal idrakler, e- Düşünce, olarak belirlenmişti.

Bir depresyona psikotik depresyon diyebilmek için duygusallık kusuru ye­terli görülmemekte ve yukarıda sayılan bu zihni görevlerin en azından birkaçı­nın da bozulmuş olması şartı aranmaktaydı. Bugün bu sayılan zihni görevlerin bütününe kognitif fonksiyonlar adı verilmektedir. Kognitif görevlerin bozulmaya yüz tutmuş olması, olayın ciddiyetini ortaya koymakta ve bir zihni yıkımın var­lığından söz edilmekteydi.

Freud ve arkadaşları psikozlarda gerçeklik fikrinin kaybolduğu "loss of re-ality testing" düşüncesinde idiler. Bireyin gerçeklik duygusunu algılaması ego adını verdiği iç benlik sisteminin bir göreviydi.

Kişide gerçeklik duyumunun bozulması veya kaybolması ile beraber bir seri hastalık belirtisi ortaya çıkar. Yukarıda adları sayılan yüksek ruhi fonksiyonlar bozulur ve yerlerini hatayı idrakler alır. Bunun sonucu olarak da şuur bulanıklı­ğı, şaşkınlık, halusinasyon ve hezeyanlar ortaya çıkar. Sosyal ve kişisel işlev­ler bozulur. Kişi günlük işlerini, mesleğini ve alışkanlıklarını sürdüremez olur. Psikotik kelimesi bu sayılanları bize anlattığı gibi psikoanalitik teoride "ego regression" ego gerilemesi karşılığı da kullanılır.

Psikotik depresyonlar oldukça nadir görülen hallerdir. Bütün depresyon has­talarından ancak yüzde 10 kadarı halusinasyon ve hezeyanlar gösterir. Çok az bir kısmında ise "gerçeklik" fikri bozukluğu görülür.

Nörotik depresyon, reaktif depresyon: Pek çok araştırıcı bu iki deyimi aynı hastalığı belirlemek için kullanılır. Her ikisinde de sebebin sosyal ve çevresel streslerden oluştuğu kabul edilir. Kişinin karakter yapısındaki olumsuzlukla­rın kişinin çevresine uygun bir uyum yapmasına mani olduğu düşünülür. Bu sebeple nörotik veya reaktif depresyona "maladaptive personality pattem" uyum bozukluğu gösteren kişilik yapısına ait davranış biçimi de denilebilir. Diğer dep­resyonlar klasik sınıflamalarda psikozlar yanında yer alırken nörotik depres­yon nörozlar arasına konur.

Stres Depresyon Depresif Hastalik Cesitleri

Depresif Hastalık, Depresyon Çeşitleri, Depresyon Hastalığı

Primer depresyonlar


Bu depresyonlar oluş sebepleri, ortaya koydukları be­lirtilerin birbirinden farklı olması, tedaviye verdikleri cevapların farklı olması ve tarihçeleri açısından birçok alt sınıflara ayrılmışlardır. Bu depresyon tipleri arasında en belirgin ve önemli olanı "endojen depresyon"dur. Bu şekil, bünyesel-biyolojık sebeplere bağlıdır. Endojen depresyon da kendi arasında dört alt gruba ayrılmıştır. Bunlar:

1- Ürkeklik, çekingenlik, toplum hayatından uzaklaşma, girişkenliğin kay­bı, uyku bozukluğu ve çok erken uyanma, beslenme bozukluğuna ve iştah kay­bına bağlı olarak ortaya çıkan kilo kayıpları ve şiddetli suçluluk duygulan gös­teren şekil.
2-Depresyonun bu şeklinde kişinin çevresinden ve olaylardan gelen stres faktörü ile negatif bir ilişkisi olduğu ifade edilmektedir.
3- Özellikle yaşlılıkta ortaya çıkan şekildir. Yaşlılıkla beraber gelen bir seri metabolik değişikliğe bağlı olması muhtemeldir.
4- Kişilik yapısı ile ilgilidir. Doğuştan gelen bir kişilik yapısı bozukluğu ve­ya sapmasının kişide çevresi ile uyum bozukluğu yapması sonucu ortaya çık­mış bir küskünlük ve davranış bozukluğu olarak kabul edilir.

Sekonder depresyonlar


Bu durumlarda esas hastalık başkadır. Depresyon bu esas hastalığın yanında görülen bir belirti olarak dikkati çeker. Şizofrenler­de görülen depresif haller, bir beyin sarsıntısında ortaya çıkan depresif- görü­nümler, bir zehirlenme halinde raslanan durgunluk halleri bu türdendir.

Sekonder depresyonlar, primer olanın aksine, beraberinde bulunduğu asıl hastalığın gidişi ile yakından ilgilidir. Birinci sebebin ortadan kalkması halin­de sekonder depresyonun kendiliğinden çözüldüğü görülebildiği gibi, birinci hastalığın gösterdiği değişiklikle ilgisi olmaksızın kendiliğinden varolabilir veya ortadan kalkabilir.

Unipolar ve bipolar deyimleri ilk defa 1962 yılında Leonhard, Korff ve Schulz adlı üç araştırıcı tarafından teklif edilmiştir. Bir kısım hastaların zaman zaman depresif nöbetler ve zaman zaman aşırılık nöbetleri gösterdiği dikkati çekmiş ve bazı hastaların ise ya sadece depresyon veya sadece aşırılık halleri içine girdiği görülmüştü. Bir kısım araştırıcı sadece aynı türden hastalık geçirme ha­linin ayrı bir hastalık olduğuna ve ard arda aşırılık ve depresyon geçirme hali­nin ise ayrı bir hastalık olduğuna inanmaktaydı. Unipolar deyimi hernöbetli dep­resyon veya aşırılık olan haller için kullanılmış ve bipolar deyimi ise aynı has­tada değişik sürelerde hem depresyon hem de manik nöbetlerin ortaya çıkma­sı için kullanılmıştır.

Unipolar depresyonlar genellikle 40 yaş civarında görülür. Hısım-akraba ara­sında rastlanmaları ihtimali azdır. Nöbet aralıkları oldukça uzundur ve bir insa­nın hayatında birkaç nöbeti geçmez.
Bipolar depresyonda hem depresif hem de manik devre ortaya çıkar. Bazen çok kısa aralıklarla hasta birinden diğerine geçebilir. Başlama yaşı ortala­ma 25 yaş civarındadır. Bir kişi hayatında çok sayıda manik-depresif nöbet ge­çirebilir.

Depresyonların sınıflandırılmasında en son aşama, Amerikan Psikiyatrı Ce­miyeti "APA"nın 1952 yılında başlattığı ve bugüne kadar dört kitapta topladığı bir sınıflamadır. DSM kısaltılmış ismi ile tanınan bu kitapların her biri DSM-I, DSM-II, DSM-III, DSM-IV olarak isimlendirilmiştir. DSM adı, Diagnostıc Statıs-tical Manual kelimelerinin baş harfleri alınarak yapılmıştır. IstatistikTeşhisKİ-tabı anlamındadır. Bu kitapta hastalıklar belirli gruplarda toplanırlar. Bir has­talıkta mutlaka bulunması gereken belirtiler, bulunmaması gereken belirtiler ve eşlik edecek belirtiler açık ve kesin bir şekilde ayrılmıştır. Bu sınıflamanın yapılmasında Adolf Meyer'in psikobilojik görüşlerinden önemli ölçüde istifa­de edilmiş, bunun yanı sıra psikiyatrik hastalıkların milletlerarası sınıflandırıl­ması da dikkate alınmıştır. DSM sınıflamasının yapılmasında.amaçlanan fay­dalar, aşağıya birkaç madde halinde çıkarılmıştır:

a- Hastalığın kolay tanımlanması ve tedaviye girmede vakit kazanma.
b- Psikiyatrik hastalıkların sınıflamadaki gerçek yerlerini almaları.
c- Uygulamacı ve araştırmacı hekimler arasında ortak kavramların getiril­mesi ve ortak bir dilin konuşulması.
d- Öğrencilere ve sağlıkla ilgili personele öğretim kolaylığı getirmesi.
e- Daha önce kullanılmakta olan ve ICD-9 olarak tanınan sınıflama ile bir uyum ve uygunluk sağlama arzusu.
f- Psikiyatriye her gün anlaşılmayan yeni kelime ve kavramların sokulması­nı engellemek.
g- Daha yüksek anlatım gücünde kelime ve kavramların kullanılmasını yay­gınlaştırmak.
h- Özellikle adli psikiyatrik olaylarda teşhislere açıklık ve kesinlik getirmek.
Bu kısa tanımlamadan sonra DSM-IM'e göre yapılmış olan bir depresyon sı­nıflaması görüyoruz.

DSMIII Affektif Duygusallık hastalığını üç grupta toplamaktadır.

1- Majör affektif bozukluklar.
2- Spesifik-kendine göre özellikleri olan affektif bozukluklar.
3- Atipik-başka hastalıkların beraberliğinde görülen ve belirtileri değişik ola­bilen depresyonlar.

1- Majör affektif bozukluklar: İki gruba ayrılmıştır, her grup da kendi arasın­da alt gruplara bölünmüştür.
A. Bipolar bozukluk.
a- Karışık "mixed" şekiller.
b- Manik "manic". Aşırılıkla beraber olan şekil.
c- Depresif-depresyonlu
B. Majör depresyon.
a- Bütün hayat boyu görülmüş tek depresyon nöbeti. b- Çok sayıda tekrarlayan depresyon nöbetleri.

2- Diğer spesifik affektif bozukluklar.
a- Siklotimik bozukluk. Belirli devrelerde ortaya çıkan şekil, b- Distimik şekil. Bu şekil depresif nöroz olarak da bilinmektedir.

3- Atipik affektif bozukluk. a- Atipik bipolar bozukluk, b- Atipik depresyon.
Kitabımızda gerek klasik görüşleri yansıtan, gerek modern görüşlere yer veren depresyon sınıflamalarına ait örnekler verilmiştir. Şimdi de depresyon­ların bir hastalık tablosu içindeki görünümlerinden bahsedelim. Bu bölümde depresyonların değişik şekilleri teferruatlı olarak anlatılacaktır. Psikotik Depresyon Kronik

Saf bir sıkıntı nörozunda aşağıya çıkarılmış olan belirtiler bulunmalıdır.

a- Motor gerginlik hali. Gerginlik, adale ağrıları, adalelerde kasılmalar, gev şeyememek, yorgunluk, göz kapaklarında oynama ve seyirmeler, huzursuzluk, kolayca uyarılabilme, gergin bir yüz ve ifade, hızlı ve sesli bir solunum.
b- Anlamsız beklentiler. Her an kötü bir şey olacağı hissi ve beklentisi, en­dişe, tedirginlik, sıkıntı, ağızda anlaşılmaz mırıldanmalar, bayılma ve ölme kor­kusu, her an kötü bir şey olacağı korkusu, aile bireylerinden herhangi birine gelecek bir kötülük veya zarar endişesi.
3- Bitkisel sinir sistemi bulguları. Terleme, kalpte hızlanma ve vuruntu, so­ğuk ve ıslak eller, ağız kuruluğu, baş dönmesi, boğaz kuruluğu, ses kısılması, sık sık idrara çıkma hali, midede yanma, acılık ve karışılık hissi, sıcak basma­sı, solukluk, nabız sayısının yükselmesi.
4- Bir çeşit uyanıklık ve alarm hali. Dikkatin aşırı artması ve beden görevle­ri üzerinde yoğunlaşması. Buna rağmen hastanın görüş ve kavrama keskinliği­nin kaybolması, uykuya geçişte ve uyumada güçlük, yorgunluk.
Bu hastalık da tıpkı panik halinde olduğu gibi fizik hastalıklar, özellikle kah­veye aşırı düşkünlük ve organik zihin hastalıklarının seyrinde ortaya çıkan be­lirtilerle karıştırılabilir. Ancak bugün için hastalığın hazırlayıcı sebepleri iyi bilinmemektedir.

Depresyon Nedir Belirtileri Nedenleri

Depresyon Nedir, Depresyon Belirtileri

İnsanlar hayatları boyunca çok değişik duygusallık devrelerinden geçerler.
Bu duygusallık devreleri kişiye canlılık, neşe, hareket ve coşku getirdiği gibi sıkıntı, durgunluk, isteksizlik, karamsarlık duyumlarını da getirebilir. Bazen bu uyumlar bizim günlük hayatımızı ve içgüdülerimizi de etkileyecek ölçüde olur ve biz düşünce ve davranışlarımızla olduğu kadar heyecanlarımızla da gerek kendimizi ve gerek çevremizi değişik ve hastalıklı bir gözle görmeye başlarız.

Mizaç, duygularımızın bazen sevinç ve mutluluk bazen de elem ve mutsuz­luk şeklinde belirlenmesidir. Çoğu kere de bu duyumlar hepsi birarada bulu­nurlar ve biz aynı anda sevinç ve mutluluğu, elem ve mutsuzluğu hissederiz. Mizaçta sadece bu duyumları hissetmekle kalmaz aynı zamanda bu duyumla­rımız yönünde bir tavır ve yönelme de gösteririz. Duyumlarımızın yönettiği gi­bi davranır ve heyecanlarımız doğrultusunda gideriz. Böylece hepimizde "duygu durum dalgalanması" adını verdiğimiz ve gün boyu değişen heyecan hal­leri ortaya çıkar. Normal kişilerde bu heyecan dalgalanmaları farkedilemeyecek kadar belirsiz ve yüzeysel olmasına rağmen hastalık halinde kişinin kendi­sini olduğu kadar çevresini de etkileyecek ölçülere varır.

Depresyon, bütün bu duygu - durum dalgalanmalarının "zihni görevleri, be­den hareketliliğini, içgüdüleri, biyolojik beden görevlerini, kişisel sorumlulu­ğu, sosyal ilişkileri kısmen veya tamamen bozacak veya yavaşlatacak nitelikte bir hal veya hastalıktır."

Depresyonun belirtileri, Depresyon Belirtiler Nelerdir

Depresyon terimi, daha önceki hekimler tarafından "melankoli" olarak kullanılıyordu. Bu terim, günümüzde de bazı depresyon çe­şitleri için kullanılmaktadır. Hipfocrates M.0.4. yüzyılda bu hastalığı tanımla­mış ve aynı hastalarda görülen aşırılık ve durgunluk devrelerinin birbirini takip ettiğine işaret etmiştir.
18. yüzyılda Pinel adlı bir Fransız hekim depresyonu; düşüncede gerginlik, karamsarlık, şüphecilik ve birinin kendisini yalnız hissetmesi olarak tarif et­miştir.
.
E. Bleular depresyon için "insanın her türlü yaşantıyı kendisine ıstırap verici olarak hissettiği ve sıkıntının beraberliğinde kişinin hiçbir şeyden zevk alama­ması, hayatı boş ve anlamsız bulması, hayatı gerçek dışı ve bir şey gibi kabul etmesi şeklinde kendisini gösteren bir hastalık olarak tanımlamıştı.
Kurt Schneider ve Kretschmer isimli hekimler ise bu hastalığı "yaşama gü­cündeki bir çöküntü, ruhsal alanda bir gerileme ve bütün bedende bir hareket yavaşlaması" olarak düşünmüşlerdir.

Nacht ve Racamier adlı araştırıcılar ise depresyonu "kişinin suçluluk duy­guları hissettiği, fiziki ıstırap çektiği bir ruhsal durumdur" şeklinde tarif etmiş­lerdir. Böyle bir durumda kişinin sosyal değerlerinde, zekâ işlevlerinde, duy­gularında ve heyecanlarında, içgüdülerinde, psikomotor adını verdiğimiz ruhi ve bedelli görevlerinde, yaşama felsefesinde bir durgunluk olmakta ve yaşa­ma hazzı ve hırsı ortadan kalkmaktadır.
Rasim Adasal hocamız depresyonu "Affektif tonüsün - duygusal enerjinin özellikle elem yönünden artması" olarak tarif etmiştir. Keder ve küskünlüğün artması sonucu kişinin hareketlilik vasfının bozulduğuna inanırdı.
Gringer ve arkadaşları depresyonu bir taraftan kişilik yapıları ve diğer ta­raftan ortaya koydukları belirtiler
arasındaki ilişkiler açısından gruplara ayıra­rak tanımlamak istemişlerdir. Bunlar:

1— Kompulsif adını verdiğimiz, kişiyi amaçsız ve istemsiz davranışlara iten bir kişilik yapısında hastalık ve yaşlanma ile ortaya çıkan, ümitsizlik, kendine güven duygusunun azalması, şiddetli kendini suçlama belirtileri veren kişile­rin oluşturduğu grup.
2— Gelişmiş, olgunlaşmış ve sorumluluk hissi çoğalmış kişilerde görülen ve çevre ile olan dış dengenin bozulması sonucu ortaya çıkmış hastalık hali.
3_ Kişinin dikkatinin kendi beden organları üzerinde yoğunlaşması ve sü­rekli kendini kontrol etmesi şeklinde görülen hipokondriak şekil.
4— Bir taraftan "narsistik" olarak adlandırılan ve kişinin sadece kendisini sevmesi ve beğenmesi ve çevresine otoriter davranması şeklinde görülen tür­den bir depresyon, diğer taraftan da "agresif" adını verdiğimiz ve kişinin daha çok kendisine yönelik saldırgan duyumlarla yüklü olduğu şekil.

Depresyon belirtileri bazen sayılamayacak kadar çok ve karmaşık bir görü­nüm ortaya koyabilir. Klerman adlı araştırıcı, depresyon belirtilerini bir liste ha­linde vermiştir. Bunlar:

1— Depresif ruh hali olarak tanımlanan ve keder, değersizlik duyguları, ka­ramsarlık halidir. Bu belirtiler depresyonlu hastaların yüzde 90'ında görülür. An­cak bir kısım hastalarda bu değişiklikler çok yüzeyseldir ve dikkati çekmez. Bu durumda depresyonun kendini gizlediği ifade edilir ve "Maskeli Depresyon veya Gülen Depresyon" adı verilir.
2— Zevk alamama, haz duyumunun çok azalması veya kaybı, iştah azalma­sı, kilo kaybı, cinsel hazzın ve isteğin ileri derecede azalması, empotans cin­sel iktidarsızlık, her çeşit heves ve hobinin kaybolması, sosyal olaylara,aile bireylerine ve eşyalara karşı ilginin ve sevginin azalması ve sönmesi.
3— Özellikle uykunun azalması ve uyku düzeninin bozulması, sabaha kar­şı çok erken saatlerde uyanmalar, gündüz saatlerinde uyuklama.
4— Enerji kaybı, enerji yokluğu, sabahtan başlayan yorgunluk ve bitkinlik halleri.
5— Sinirlerin gergin olması, huzursuzluk, sürekli bir tedirginlik, her an kö­tü bir şey olacakmış hissi.
6— Sıkıntının eşdeğerleri veya ekivalentleri olarak adlandırılan hareketler; tırnak yeme, ellerin devamlı bir şeyle meşgul olması, sık sık sigara içme, elbi­se kenarları ile oynama, oturduğu yerde sürekli kıpırdanma ve yer değiştirme, gece yatakta sürekli kıpırdanma.
7— Konuşmada, düşüncede ve harekette ileri derecede yavaşlama ve ba­zen durma, "Stiipör" adı verilen bir depresyon şeklinde hastalar günlerce hiç hareket etmeden, hiçbir şey yemeden ve içmeden, konuşmadan kalırlar ve ya­pılan bütün zorlamalara direnirler,
8— Cinsel aktivitede azalma ve isteksizlik, erkeklerde iktidarsızlık ve ka­dında cinsel soğukluk ve ilgisizlik.
9— Alışılmış ilişkilerin gevşemesi, çalışmaya karşı isteksizlik ve tembel­lik.
10— Değersizlik fikirleri, otoaküzasyon dediğimiz kendi kendini suçlama hali, ayıp, suç ve günahkarlık fikirlerinin hastayı sürekli rahatsız etmesi. İnsan­ların içine çıkamayacak ve yüzlerine bakamayacak kadar kendisini hakir ve aşa­ğıda görmek.
11— Konsantrasyon zorluğu denilen şekilde düşüncenin bir noktaya top­lanamaması, dikkatin dağılması, düşüncede konu fakirliği ve yeni düşüncele­rin üretilmesindeki zorluk,daha. çok dini konularla, cennet ve cehennem fikir­leri ile dolu olma, ilahi güç tarafından cezalandırılacağı fikri.
12— Kendini, beceriksiz, başarısız, sevimsiz, çirkin ve sevimsiz görme. Hiç kimse tarafından sevilmediğine inanma, hiç kimseye bir haz veremediği ve çev­renin yaşantısına bir katkıda bulunamadığı inancı.
13— Çaresizlik fikirleri, hiç kimsenin onun derdine bir çare bulamadığı, has­talığının onmaz ve tedavi edilmez olduğu saplantısı. Özellikle depresyonlular-da görülen bu umutsuzluk hezeyanları onların ilk fırsatta bundan kurtulmak; için hayatlarına son vermeleri gerektiği düşüncesini doğurur.
14— Sürekli olarak ölümü düşünme, kendisinin artık bu dünyanın insanı-olmadığına inanma, sürekli intihar fikirleri ile sarılmış olma. Özellikle uykusuz geçmiş gecelerin sabahında bu fikirlerin çok yoğunluk kazandığı ve hastanın hayatına bir son verme teşebbüsünün bulunduğu dikkati çeker. Depresyonun iyileşmeye yüz tuttuğu ve kendisini biraz güçlü hissettiği devreler, intihar ba­kımından en çok tehlikenin bulunduğu devrelerdir. Depresyonluların nöbetin bitiminden 5-6 ay sonra intihara teşebbüs etmeleri sıklıkla görülür.
15— Sıkıntı, depresyonlu hastanın en önde gelen şikâyeti ve belirtisidir. Sıkıntı kolay tarif edilmeyen nahoş ve istenmeyen bir duyumdur. Sıkıntılı kişi kaygılı ve tedirgindir. Sürekli bir gerilim ve tehdit altında olduğu duyumu alı­nır. Bu kaygı ve tedirginliğin "otonom sistem" adını verdiğimiz bitkisel sinir sistemi üzerindeki olumsuz etkileri gerek sempatik ve parasempatik sistem­lerde ve gerek Kalp, damar sisteminde ve mide,bağırsak kanalında görev akşamalarına ve şikâyetlere yol açar. Çarpıntı, bulantı, terleme, adale kasılmala­rı ve çekilmeleri, baş ağrısı, ağız kuruluğu, görmede bulanıklık, sık sık idrara çıkma isteği, kabızlık en sık raslanan belirtileri oluşturur.

Beck adlı araştırıcı depresyon belirtilerini biraz daha değişik bir görüşle aşa­ğıdaki gibi sıralamıştır:

1— Emosyonel heyecan belirtileri:

a_ Kederli bir ruh hali, kişinin sürekli olarak kendisini kederli, suskun ve elem içinde imiş gibi hissetmesi.
b— Kendine yönelik olufrısuz ve eleştirici duyumlar.
c— Özellikle kendisinden, içinde bulunduğu durumdan, zamandan ve me­kândan hoşnut olamama hali.
d— Bütün duygusal bağların zayıflamış olması, sevginin,nefretin hissedi-lememesi.
e— Sık sık ağlama krizlerinin gelmesi, kişinin hayatında şaka ve esprinin kaybolması. Her şeyin sadece şekilden ibaret kalması duyumu.

2— Bir kimsede bir depresyonun başlamakta olduğunu imâ eder ve düşün­dürür türden belirtilerin başlaması:

a— Kişinin kendisine olan saygısının azalması, kendisini hor görmesi, gi­derek artan değersizlik fikirlerinin oluşması.
b— Umutsuzluk, karamsarlık hezeyanları.
c— Özeleştirinin artması, suçlama, itham etme ve yersiz bir şekilde sorumlu tutma.
d— Kararsızlık, ne yapması gerektiğini kestirmede zorluk, uyuşukluk. Kişi­nin kendisini yönlendiren itici bir gücün olmaması, motivasyon yetersizliği, iç ruhsal uyarının azalması, çevre uyarılarının hasta tarafından fark edilmemesi.
e— Beden imajı bozukluğu. Beden imajı, kişinin kendisini mekânda nasıl algıladığını belirten bir kavramdır. Normalde kişi kendisini mekânda işgal etti­ği yer kadar algılar. Depresyon hallerinde bu imaj bozulur ve hasta kişi, kendi­sini boşlukta olduğundan daha küçük bir yer işgal ediyormuş gibi algılar. Bu­nun sonucu da küçüklük ve yetersizlik fikirleri oluşur. Kendine güven hissi azalır. Beden imajının bozulması ile beraber kişi vücudundaki organlarının da olması gereken hacimde ve büyüklükte olmadığına inanır ve bunun sonucunda özel­likle cinsel organların erkeklerde yeterli büyüklükte olmadığı ve görev yapa­mayacağı varsayımı ortaya çıkar.

3— Motivasyon - uyarı eksikliği belirtileri:

a— iradenin azalması ve çökmesi. Kişinin dayanma, direnme, sebat gücü­nün olumsuz etkilenmesi sonucu bir işe başlama, başlanmış olan bir işin biti­rilmesi, ufak tefek zorluk ve engellemelere karşı tedbirlerin alınması bozulur. Ürkeklik ve çekingenlik ortaya çıkar.
b— Her şeyden kaçınma ve tedirginlik başlar. Düşünce, duygu ve sosyal ilişkilerde şiddetli bir gerileme görülür. Bu gerilemenin başlaması kişinin ya­şama gücünü kırar ve onu her geçen gün intihara biraz daha yaklaştırır.
c— Depresyonun şiddetlenmesi ile beraber intihar arzusu da güçlenir ve hasta kişi giderek daha sıklıkla intiharı düşünür ve dana ciddi intihar teşeb­büslerinde bulunur.
d— Bağımlılık fikirleri. Depresyonlu kişiler artan bir şekilde etraflarına ba­ğımlı olurlar. Hiçbir işi kendiliklerinden başlatmaz ve bitirmezler. En ufak bir ihtiyaçları için bile çevrelerinden yardım isterler ve ilgi beklerler.

4— Bitkisel sinir sistemi belirtileri:

a— iştah kaybı, kilo kaybı, uyku bozukluğu, hazım sistemi bozuklukları, kan basıncı, kan şekeri değişiklikleri, yorgunluk, adale gücünün azalması gibi be­lirtiler hastayı çok rahatsız eder ve onun zaten azalmış olan yaşama isteğini daha da bozar.